Bu blog sayfasının içerisinde denemevari yazılar paylaştığım bir yer olmasını planlıyorum. Böyle bir işe girişmemde yegane bir sebep var: dilsiz kalmaktan korkmak. Bu ilk yazımda da daha farklı bir konu ele almaktan çok daha yerinde olacağından ötürü neden bu blog sayfasını açtığıma dair yazacağım, belki biraz da yazmak ve yazı üzerine birkaç kelam edeceğim.
Galiba doğam gereği biraz pozitivist bir gözlüğüm var. Eğer bir şeyin varlığına dair bariz göstergeler yoksa o şey hakkında ciddi şüpheye düşüyorum, çoğu zaman gerçek olmadığı varsayımında bulunuyorum. Hiçbir anısını hatırlamayan bir Alzheimer hastası ne kadar o anıları yaşayan kişidir mesela? 10 yıl önce onun geçmişiyle kuvvetli geleceğiyle de hatrı sayılır bir bağı vardı, şimdiyse geçmişinden kopmuş ve pek de bir geleceği kalmamış. Şu anda yaşıyor ama kendisi değil, “kendisi” diye adlandırdığımız zamansal süreklilik onda yok. Ya da kendine ait hatıralar biriktirmeyen bir insan ne kadar yaşamıştır hayatını? Peki kendine ait fikirler geliştirmemiş, kendisinin olan sözler sarfetmemiş birisinin gerçekten de düşündüğünü ne kadar savunabiliriz? Ya onları hiç paylaşmadıysa, hiçbir zaman algılanabilir bir forma sokmadıysa yine de üretmiş midir? Eğer gerçek gerçekliğin birilerinin onu görmesine ihtiyaç duymadığı bir evrene inanıyorsanız bütün bu sorulara gönül rahatlatıcı cevaplar verebilirsiniz. Bana da öyle geliyor, gece de olsa, ben bakmasam da güneş orada bir yerlerde var olmaya devam edecek. Ama sanki bir şeyi bilmemin bir yöntemi yoksa o şeye doğru dememeliyim gibi geliyor. O yöntemi ben bilmediğim için bir şeye yok veya yanlış demem lakin eğer gerçekten de öyle bir yöntem benim bilgisizliğimden bağımsız olarak yoksa o zaman o bilgi benim erişimimde değildir. Yazmak da böyle bir boşluğu dolduruyor. Bir gün kendimle var olup olmadığım veya düşünüp düşünmediğim konusunda iddiaya girersem bu sorulara pozitif bir cevap verebilmek için gelecekteki benliğimin benim şu an yazdıklarıma ihtiyacı olacak. Hiç kimsenin okumasına gerek yok, okunabilmesi için bir yöntem olması iddiayı kazanmam için yeterli— ya da kaybetmem, her neyse.
Yazmak, dolayısıyla, “Bu alemde ben de varım!” diye haykıran bir isyan gibi. Ben ön plana kişinin kendisiyle oynadığı oyunu koysam da daha büyük sahnelerde de önemli bu haykırış. Varsın ve oracıkta duruyorsun, neden varlığını haykırmak yerine susup bekleyesin. Ben birinin sustuğunu -ama böylesine sustuğunu- görsem onun dilsiz olduğunu düşünürdüm. Ben, dilsiz olmaktan korkuyorum.
Bir sürü yıldırıcı canavar var ama yazmaktan, bağırmaktan alıkoyan insanı. Bir kere yazmak, etkili yazmak, meşakatli bir iş, kolay değil. Kolay burada doğru ifade değil, belki de doğal demeliyim. Konuşmak doğal mesela, veya düşünmek. Diyalog ve monologlar en az yemek yemek kadar insan olmanın bir parçası. Yazmanın öyle olduğunu düşünmüyorum. Her ne kadar düşünmek ve konuşmak da pratikle gelişebilen uğraşlar olsa da yazmak insanın doğal olmayan bir parçası olması nedeniyle pratik eksikliğinde basitçe çok daha yetersiz kalacak bir uğraş. Maraton koşucuları kapsamlı bir çalışma sonucunda normal bir insanın erişemeyeceği bir koşu performansına erişebiliyorlar. Aynı şeyi F1 pilotları için de söyleyebiliriz. Ancak her sağlıklı insan hayatlarının bir bölümünde doğal olarak koşma yetisine sahip olurken araba sürmeyi bilmeyen insanlara hasta muamelesi yapmayız. Üstelik, belki biraz halüsine ve muğlak bir izlenim olacak ama ortalama sağlıklı bir koşucu ile bir maraton koşucusu arasındaki farkın ortalama bir sürücü ile bir F1 pilotu arasındaki farktan daha az olduğu sezgisine sahibim. Demek istediğim düşünceleri okunabilir bir formda iyi bir şekilde sunmak onları gündelik bir konuşmada sunmaktan çok daha farklı ve bu yeti insana yüklü pakete dahil değil. Ve ben bu yetiyi geliştirmek için düzenli çabalar sarf etmiş birisi değilim. Aklıma geldiğini sandığım orijinal sayabileceğim, önemli bulduğum bir düşünceyi öyle yazmaya çalıştığımda sanki forma kafa yorarken düşüncenin özünü kaybediyorum. Form verme işini de öyle aman aman beceriyor değilim. Bunun iki sebebi olabilir: Ya düşüncelerim onlara form vermeden önce fark edemediğim kadar önemli ve büyük değiller ya da onları yazmak için yeterince zaman harcamıyorum. Belki ikisi de doğru ama değersiz fikirler yazmak hiç yazmamaktan kötü bir senaryo değil, sosyal anksiyetenin bir muadilinin size hissettirebileceklerine rağmen. Muadili de kendisi gibi toplumsal onay kaybı korkusundan beslenen bir yazıp çizme anksiyetesi. Üstelik eğer bunu yapmazsam hissim o ki bu beni alt sınıftan bir insan yapıyor. Sosyo-ekonomik olarak değil; düşüncelerini aktarma fikri aklına gelmeyen, onları aktarmaya vakit bulamayan, düşünce üretmeye bile vakit bulamayan bir kalabalığa aidim sanki. Belki de, tarif ettiğim sınıf tarifinin sosyo-ekonomik sınıflarla korele olduğunu savunan birinin iddia edeceği üzere o kalabalık ürettiği düşüncelere arka planları nedeniyle itibar edilmeyen bir kalabalıktır. Neyse ne, eğer insan çığlık atmak istiyorsa atmalı. Zaten gerçekten isteyeni ne durdurur ki?
Yazmanın psikolojik ve sosyal rolü hakkında belirli belirsiz bir kaç şey söyledim ama yazma ve yazının bunlardan çok daha net gözlemlenebilir ve önemli bir etkisi olduğuna inanıyorum. Yazmak, kişinin düşünme sürecinde kısa erimli bellek kapasitesini artırır ve bu süreci yavaşlatarak daha kapsamlı hale getirir. Daha sofistike düşüncelerin anlaşılabilmesine olanak sağlamasının yanı sıra onlarla daha kolay çalışmayı da kolaylaştırır. Böyle söyleyince olağan bir durum gibi geliyor ancak bence bu etkiye hak ettiği değeri vermiyoruz, onu çok fark etmiyoruz. Elimizdeki araç bazı fantastik filmlerde olduğuna benzer bir bilişsel steroid. Aklında 10-15 sayıyı unutmadan bir arada tutamayan insanlar akla hayale gelmeyecek teorileri kağıt üzerinde geliştirebiliyorlar, kilit nokta “kağıt üzerinde”. Açıkçası, bu konu hakkında, bu giriş mahiyetinde olan kısa yazıda içine girmek istediğimden daha fazlasını başka bir yazıya saklamak isterim. Giriş olan bu yazıyı da yazıların dillerinin bazılarının Türkçe bazılarının da İngilizce olacağını söyledikten sonra noktalayayım. Ben biraz ödlek birisiyim, dilsiz kalmaktan korkuyorum.
Comment test